Depresyon, Dünya Sağlık Örgütü tarafından sağlıkla ilişkili küresel bir kriz olarak ifade edilmektedir. Genel anlamda ruhsal bozukluklara bağlı hastalıkların %20’sini depresyon oluşturduğu gibi, kronikleşerek iş gücü kaybına neden olması ve intihar sıklığını arttırması gibi nedenlerle önemli bir halk sağlığı sorunu olarak karşımıza çıkar.
Depresyon ülkemizde kadınlarda ve erkeklerde işgücü kaybının en önemli nedenlerinden birisi olması yanı sıra Dünya’da ve ülkemizde en sık görülen psikiyatrik hastalıktır. Major depresif bozukluk için yaşam boyu riskin erkeklerde %5-12, kadınlarda %10-25 olduğunu ifade edilmektedir.
Dünyada 2005-2015 yılları arasında, ruh sağlığı hastalıklarının görülme sıklığının 16 oranında artmış olup bu sayı hızla yükselmektedir. Bu oranın artmasında birçok ülkede çatışma ve göç gibi bir takım olumsuzların artması rol oynayabildiği gibi tanı olanaklarının artması da önemlidir. Depresyon hastalarının ancak %20 kadarı tedaviye ulaşabilmekte, diğerleri ise tedavisiz kalmakta buda ortalama ömürde kısalma, yaşam kalitesinin azalması, eşlik eden hastalık riskinin artışı ve bütün bunların uzantısı olarak da önemli maddi ve manevi kayıplara neden olabilmektedir. İntiar riski depresyonun en önemli komplikasyonu olup büyük olasılıkla hastanın kaybı ile sonuçlanır.
Depresyon hastaları tanı konulduktan sonra mutlaka tedavi edilmelidir. Depresyon tedavisinde en sık başvurulan iki metot psikoterapi ve ilaç tedavisi olup, genelde de beraber kullanılır. Tedavinin çok önemli bir parçası olan antidepresan ilaçlar çok suistimale ve haksızlığa uğrayan ilaçlardır.
Depresyon santral sinin sistemi’ni ilgilendiren önemli bir hastalıktır. Beynimizde seratonin ve noradrenalin adını verdiğimiz maddelerin miktarının azalması ile meydana gelir. Bu azalma genelde çevresel etkenlerin ve genetik yatkınlıkların bir araya gelmesi ile oluşur. Hastalık, beynimizde süreç içinde meydana gelen, bir takım değişiklikler ile beraber oluşur. Bir sabah kalktığımızda karşılaştığımız istenmeyen bir olay ya da yağmurlu bir hava depresyon hastalığını oluşturamayacağı gibi bir gün aldığımız antidepresan da hastalığı iyileştiremez.
Depresyon tedavisi doktor kontrolünde en az 2 ay ortalama 6 ay sürmesi gereken bir tedavidir. Depresyonun belirtileri çeşitli olabildiği gibi antidepresan ilaçlar da hastaya özel olarak doktoru tarafından seçilmeli ve dozuna karar verilmelidir.
Bazı hastalar sinirlilik konsantre olamama gibi şikayetleri olabildiği gibi bazı hastaların değersizlik, enerji kaybı, uyku hali gibi şikayetleri olabilir, her iki gurubun tedavileri farklı olacağı gibi, hangi ilacı hangi dozda alacakları yaşam tarzlarına da bağlıdır. Yan etkisi uyku olan ilaç, uykusuzluğu olan depresyonlu için uygun olabilecek iken, yan etkisi iştah artışı olan ilaç çok zayıf hastalar için uygun olabilir.
Antidepresanlar intiar ettirir mi sorusunun cevabına gelecek olursak; bu ilaçlar zaten depresyonu olan ve bu nedenle kullanılan ilaçlar olduklarından, depresyonunda en önemli komplikasyonu intihar olduğundan sanki antidepresan kullanan hastalar intihar ediyormuş gibi yanlış bir algı nedeniyle bu haksız suçlama yapılmaktadır. Oysa ki antidepresan ilaç kullanmayan depresyon hastalarının intiar riski çok daha yüksektir.
Beyinde noradrenalin miktarını artırarak etki meydana getiren antidepresan ilaçlara ilk başlandığı birkaç gün hastada anksiyetede artış görülebilir fakat bu geçici bir durumdur ve sonrasında hasta hızla düzelir. Anksiyetesi olan intihar riski taşıyan hastalar için zaten bu ilaçlar seçilmez kendileri için uygun olan seratonin miktarını artıran ilaçlar daha çok tercih edilir. Kişi kendikendine kulaktan dolma bilgiler ile yada dost ahbap tavsiyesi ile ilaç kullanıyor ve istenmeyen etkilere maruz kalıyorsa bu ilaçların suçu değildir, yanlış kullanımın sonucudur.